15 Aralık 2012 Cumartesi
hırkalar, karpuz yeşilleri, ada vapurları
iki kere,
iki ayrı gün.
aynı sebepten.
hırkalar, karpuz yeşilleri, ada vapurları,
bunlar geldi aklıma.
bir de nar.
hala durur başucumda.
fotoğrafını çektim geçen gün.
anlaşıldığını hissetmek ne önemli şey insan için.
biri seni anladığında,
ama tam tamına anladığını hissettiğinde yükseldiğin yer ne yüksek.
bunca zaman sonra yazmak da, yükseldiğim yerden düşmekten oldu bugün.
çocukken de sevmezdim hiç düşmeyi.
diz kapağımdaki kabukları.
yolması zevkliydi bazen, kanadığında hoşuma giderdi.
iki ya da üç sene önce ananemlerin apartmanındaki merdivenden düştüğümde bebek gibi ağladımı hatırladım. Güneş yüzüme vurmuştu aradaki camdan. ben, koca kız yerde bir süre hıçkıra hıçkıra ağladım o apartman boşluğunda.kimse duyar mı beni diye bile düşünmeden. Hep düşünürüm oysa, her ağladığımda. O gün sadece ağladım. Merdiven bana ağlamam için yardım etmişti sanki. Canım o kadar acıdı ki, acı yüzünden ağlamanın ne kadar doğru bir şey olduğunu düşündürdü bana. Ama bir süre sonra acım azaldığı halde hala ağlıyor olmam çocukken yolduğum kabuklar gibiydi.
bunu hatırladım bugün.
anlaşılamayınca ağlar insan.
kanamayan kabuk gibi olur anlatmaya çalıştığın şey.
çok gıcık.
çok öfkeli.
ağzını bozar insanın.
evde tek başına yüksek sesle küfretmek, hatta bir yastık fırlatmak.
mükemmel ilişki kurmanın imkansızlığı,
birlikte olma oyununun elbet bozulacak olması mı?
kimse çiçeğin mezarına çiçek dikmiyor işte.
vallahi dikerim, ağlarım da dikerken.
http://www.youtube.com/watch?v=bgFh1rEr5dM
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)