2 Mart 2014 Pazar

20 Ocak 2014 Pazartesi

canım ailecek tatile gitmek istiyor; dördümüz.

bir kahvenin kırk yıl hatrı vardır..öyle düşün.
hepimiz öleceğiz nasıl olsa bir gün.


19 Ocak 2014 Pazar

13 Kasım 2013 Çarşamba

göresi gözüm.

bir şeyin yaklaşması, onun sonunun yaklaşması da demek olduğunu kavrayıp,
yaklaştığı için sevindiğim, heyecanla dolduğum şeye, bitecek diye kızdım geçenlerde..
heyecan duyduğum şeyi beklemeyi sevmeme rağmen,
bir şeyin değişmesini beklemek asla sonuç vermiyor gibi geliyor.
sabırsızım, biliyorum.
tez canlıyım.
beklemek beni bitiriyor.
'beklemeyi bırak!' - ırmı ki insan?!
bu imtihanı kim geçmişse anlatsın bana.
görmedim.
göresi gözüm yok.


20 Ekim 2013 Pazar




Londra'da bir ekim günü.

9 Eylül 2013 Pazartesi

eylül sendromu



Bu yaz bahçe suladım bol bol,
çıplak ayak.
Ağaçların köklerinden bacaklarıma çamur sıçradı hep.
Bu yaz bahçeyi sulayarak kışın yağacak yağmurlara hazırlamaya çalıştım kendimi.
Londra yağmurlarına.
Sadece köklerine değil, ağaçların altına girip tepelerine doğru tuttum hortumu.
Yapraklardan dökülen tane tane suları sevdim yaz sıcağında...kışın da sevebileyim diye.
Londra'da ellerim üşüdü dün sokakta.
Bugünse tüm gün yağmur yağdı pencerimin önüne.
Bilgisayardan başımı kaldırıp karşımda duran ağaca baktıkça bugün,
yaz akşamlarında annemin eve gelmesinin kıymetini hatırladım tekrar,
Sani'nin sessizliğinde kitap okumanın tanıdıklığını.
Bütün gün yağmurdan şikayet ettim.
'Alış artık' dedi Adil.
Alışamadım.

ben bu bahçeyi boşuna mı suladım?





13 Temmuz 2013 Cumartesi

fixing the shadows



evimizi kararttık,
küçücük evimizi...
görüntü olsun diye.
oluşurken gördük.
görmekle yetinmedik yıllarca yetindikleri gibi
oluşmuş görüntüyü ve görüntümüzü oluştururken ki görüntüyü bile kaydettik.
aklımızı seveyim.
kaç ay oldu bunu yapalı
ben şimdi bulunca bu fotoğrafları,
aklıma da iyice kaydolsun diye bunu yaptığımız
lafını edemeden duramadım.
deli eder insanı bu görüntü.
neyse ki ...
we fixed the shadows.





12 Temmuz 2013 Cuma

#direncemre

direniyorum...
kendime.




11 Ocak 2013 Cuma

KAVANOZ







erken kalkmak istedim sadece

sonra gece vardı

çabuk vardı

bir kavanoza koydum sokaktaki insanları, 

ellerinden büyük ayakları vardı

sığmadı ki ayakları koşmaktan

ben erken kalkmak istedim ama elleri bırakmadı

sonra bıraktı elleri, havada asılı kaldım



ferhat mahir çakaloz / cemre yesil 

12012013

15 Aralık 2012 Cumartesi

hırkalar, karpuz yeşilleri, ada vapurları

iki kere, iki ayrı gün. aynı sebepten. hırkalar, karpuz yeşilleri, ada vapurları, bunlar geldi aklıma. bir de nar. hala durur başucumda. fotoğrafını çektim geçen gün. anlaşıldığını hissetmek ne önemli şey insan için. biri seni anladığında, ama tam tamına anladığını hissettiğinde yükseldiğin yer ne yüksek. bunca zaman sonra yazmak da, yükseldiğim yerden düşmekten oldu bugün. çocukken de sevmezdim hiç düşmeyi. diz kapağımdaki kabukları. yolması zevkliydi bazen, kanadığında hoşuma giderdi. iki ya da üç sene önce ananemlerin apartmanındaki merdivenden düştüğümde bebek gibi ağladımı hatırladım. Güneş yüzüme vurmuştu aradaki camdan. ben, koca kız yerde bir süre hıçkıra hıçkıra ağladım o apartman boşluğunda.kimse duyar mı beni diye bile düşünmeden. Hep düşünürüm oysa, her ağladığımda. O gün sadece ağladım. Merdiven bana ağlamam için yardım etmişti sanki. Canım o kadar acıdı ki, acı yüzünden ağlamanın ne kadar doğru bir şey olduğunu düşündürdü bana. Ama bir süre sonra acım azaldığı halde hala ağlıyor olmam çocukken yolduğum kabuklar gibiydi. bunu hatırladım bugün. anlaşılamayınca ağlar insan. kanamayan kabuk gibi olur anlatmaya çalıştığın şey. çok gıcık. çok öfkeli. ağzını bozar insanın. evde tek başına yüksek sesle küfretmek, hatta bir yastık fırlatmak. mükemmel ilişki kurmanın imkansızlığı, birlikte olma oyununun elbet bozulacak olması mı? kimse çiçeğin mezarına çiçek dikmiyor işte. vallahi dikerim, ağlarım da dikerken. http://www.youtube.com/watch?v=bgFh1rEr5dM

21 Ekim 2011 Cuma

7 Nisan 2011 Perşembe


keşke fotoğraf icad edileli sadece 40 yıl olsaydı...

18 Ocak 2011 Salı

çocukluğum...




elimden büyüktü.
şimdi yok bile.

14 Aralık 2010 Salı

ironi misin, nesin?





tezat değil !
ironi..

yok artık, daha neler !
olur mu öyle tesadüf..
filmde olsa, inanmayız, abartmışlar deriz..
çüş deriz hatta ; çüş! ! !
"Ş" harfini uzata uzata.

beddua.
bed-dua.
bad-dua.
very bad dua !

kış kış !
git başımdan.

yaz yaz!
gel artık.

üstümü örtmek istemiyorum.

29 Ekim 2010 Cuma

love

“To love is to suffer. To avoid suffering one must not love. But then one suffers from not loving. Therefore to love is to suffer, not to love is to suffer. To suffer is to suffer. To be happy is to love. To be happy then is to suffer. But suffering makes one unhappy. Therefore, to be unhappy one must love, or love to suffer, or suffer from too much happiness. I hope you’re getting this down.”

- Woody Allen

28 Ekim 2010 Perşembe

20 Eylül 2010 Pazartesi

mavi





denizi mavi yapan gokyuzuyse,
gokyuzunu mavi yapan nedir ?

13 Eylül 2010 Pazartesi

hırka

yuvarlağın köşeleriydi.

ben seni gözümle de bile görmeye başladım

mıydı?
görüyordum.

ve

anladım,
zaten
yüzerken bile terliyordu..mutsuz çocuk.

bir kişi kendini mutlu edemiyorsa başkası onu nasıl mutlu etsin?!
olmuyormuş.

olanlar var
olaylar var

hem zaten
Olaylar olurken şeyler ölür.
Şeyler yaşarken olaylar olur.

ölümlü dünyayı aldım, içime soktum
nihayet!
ölümle barıştım.
ölümü anlamlandırdım.
öldükçe, doğdum.

iyi ki öldüm.
iyi ki doğdum.

"hırka" önemli şeydir !
bi de bunu anladım.
samimidir.
eğlencelidir.
aşkla doludur.
aşk da neyse ?!
...
sıcak tutandır hırka.

yaz sonunda.

-Her şeyin bir zamanı vardır.
-Bak ben bunu hiç düşünememiştim. Nereden biliyorsun..

7 Ağustos 2010 Cumartesi


annem beni bakkala ekmek almaya gönderdi, döndüğümde ekmeğin ucu midemdeydi ...
yıllar sonraydi.yol üstunde,sade ekmek yemenin tadını hatırlamak büyüdüğümü farkettirdi...

6 Temmuz 2010 Salı


aslında sevdim bu fantaziyi.
gerçekse eğer.
gerçek gibi.

13 Haziran 2010 Pazar

2 çeşit insan vardır


2 çeşit insan vardır
"cem" insanlar ve "fatih" insanlar.
ben "cem"ciyimdir.
zaten bi de '"cem"re' yimdir.

19 Nisan 2010 Pazartesi


...sen küçüldün.

e zaten küçüktün.

ben büyüdükçe mi küçüldün?

biliyorum;

küçülüyoruz...

büyüdükçe küçülüyoruz.

yaşlılar gibi...

boyu küçülmüş yaşlı neneler, dedeler gibi.

ölüyoruz.

ölmüyorum.

ölmüyorsun.

ölüyoruz.

ölüyor muyuz?

ölür diye doğmasından korktuğum değil miydik ?

Hayat...

24 Mart 2010 Çarşamba

şimdi artık




dünya büyüdü.

ben büyüdüm.

1 Mart 2010 Pazartesi

afrika beni geri çağırıyor...

Gerçekten de son yarım saattir google earth'den Gambia-Basse'ye bakıyorum.
Bakıyorum sadece.
Gambia bana, ben Gambia'ya...
Burdayım,

değilim.

Ne oldu bana böyle?
Neden dönemedim?

Bana bir boklar oluyor ama ...
hayırdır inşallah !

duydum ki bugün;
"Afrika gideni, geri çağırır ! " mış...


çağıramıyor bile,

gelemedim ki çünkü...



29 Kasım 2009 Pazar




bi kaç şey farkettim yine
bazısı önceden farkettiğim şeyleri farketmemdi
bazısı ise yeni;

sevdiğim bi kitabı şevkle okumayı özlediğimi
anneme olan sevgimin aslında beni nasıl beslediğini
ve aslında onun bana olan sevgisine ne kadar da alışık olduğumu
kurduğum bağları hayatın ta kendisiymiş gibi yaşamamın (dolu dolu) aslında hayata; yaşam ve ölüm arasında geçen neüdüüüü belirsiz, garip şeye karşı geliştirdiğim bir defans olduğunu
ama bu inancımdan vazgeçemediğimi
ve galiba geçemeyeceğimi
bir günde üstüste üç tane futbol maçını (keyifle) izleyebildiğimi
üç gün görmeyince sevgilimi ne çok özlediğimi
rüyalarımın gündüz beni gayet rahat bırakan korkularımla cebelleştiğini
ölmekten korktuğumu
sevdiğim birilerinin ölmesinden hep daha çok korktuğumu
önceliklerimi bazen başkalarınınkiyle yer değiştirdiğimde daha mutlu olduğumu
doğru mesleği seçtiğimi
birilerinin yaptığım işi beğenmesinin beni ne kadar sevindirdiğini
saçlarımı kestirebileceğim zamanın ne zaman olacağını asla bilemeyeceğimi
güzel ve sağlıksız bir yemeği iştahla yemenin nasıl keyifli olabildiğini
kız arkadaşlarımla eskisi gibi görüşemememizin beni geçen yıllara karşı öfkelendirdiğini
onları çok özlediğimi
uzun zamandır kendimle başbaşa kaldığımda yazdığım ve okuduğumda sevdiğim bir yazı yazmadığımı
yazı yazmadığımı
yazı yazmayı sevdiğimi
gezmekten, yeni yerlere gitmekten ne kadar keyif aldığımı
ne çok insana ne çok kıymet verdiğimi...







11 Ekim 2009 Pazar

ELİF


En geç gelen
En deli
En kısa saçlı
En pis
ve
En temiz
En kedici
En uzak
En sevgi dolu
En soğuk
En süslü
En güzel yemek yapan
En kaslı
En sarhoş
En Roma'lı
En özlediğim
dostumu özledim.


27 Mart 2009 Cuma

mart kapısı





böyle bi cemre işte.
şimdi.
uzakların yakınında,
yakınların uzağında,
her güneşli günü yaz zanneden
her mart gününde üşüyen,
gerçek yazı bekleyen.

bekleyen.....bekleyen..........bekleyen...................... !

24 Mart 2009 Salı

güneş önemli şeydir !



yağmur yağmıyor diye
sis yok, kar yok diye
bi de üstümde soğuk da olsa güneş parlıyor diye
okulu astım.
ve ne yaptım?

kahvaltı yaptım.

yalnız değilim.
oğlan var bizim,havlayan.
bir elimde eldiven, diğeri çıplak,
yazı yazıyor diye.
biraz kızgınım galiba, hafif de gücenik;
dostlara.
ama dostlar ya,
geçer gider ...
geçti bile =)
iyi oluyo böyle,
egzersiz oluyo,
bünye önemli şey.
döndüm, dolaştım
mor koltuğuma oturdum
oğlanın gözleri kapandı,
uyudu, uyuyacak.
banyo mu yapsam?
yoksa erteleye durduğum işleri mi yapsam?
ne yapsam?
hadi söyle!
bu koltuk da pek rahat birader !



25 Aralık 2008 Perşembe

3-4'lük


dinlemesi o kadar güzeldi ki çalmaya gerek kalmıyodu.
bu keyif, beraberinde biraz hüzün de getiriyordu.
daha iyi olup da o güzelliğe yetişebilememenin boynu büküklüğünü, 
bir yandan da o güzellik iyileştiriyordu.
bazen dinlemek gerçekten yetiyordu...
basit.
sade.
3-4'lük.

tıpkı o gibi...


30 Kasım 2008 Pazar

BİR DE KOSKOCA KARGA OLACAKSIN !


Yine mısır aldım mısırcıdan, yürürken sahilde.
Yine az ilerdeki parkta durup, serçelere veririm diye.
Yürüdüm, yürüdüm...bir baktım; 
Yoklar!
Gitmişler! 
Nereye?!
Tüm masalcılığımla denize yöneldim ben de, bugünün şanslılarının balıklar olduğunu düşünerek.
Koçanından kopardığım mısırları denize bıraktım.
Usulca dibe batarken iki küçük sarı mısır, balıklar etrafa saçıldı korkudan.
Biraz bozuldum, ama belli etmedim.
Umudumu kaybetmedim, hemen ilerde bir karga bekliyordu çünkü.
Yaklaştım.
Bir tane kopardım dişimle , önüne attım.
Kaçtı!
Korkak bir kargaya denk gelmiş olduğunu düşündüm, hemen yanına konan diğer kargayı görünce.
Ama o da kaçtı!
Oysa bundan bir önceki "mısır ve kuş" merasimimde, nasıl da dayılık yapıyorlardı kargalar, mısırlara serçelerden önce ulaşmak için.
Bundan kaç ay önceydi ki?!
Ve düşündüm şimdi yeniden; 
Büyüğün küçük, küçüğün büyük olduğunu...
azıcık kemirilmiş mısır koçanıyla yanyana bir bankta otururken.

2 Kasım 2008 Pazar

pi mutluluk






(pi)r sene önce
yürekler (pi)r pir ken
(pi)nk martiniye gittik diye
(pi)lav  yaptım bu sene.
(pi)r de film yaptım,
izler diye...
...(pi)r kaç kere
üzerimde siyah (pi)r elbise
(pi)r şişe şarap
(pi)kapta (pi)lak
ve yatak.







17 Ekim 2008 Cuma

zor


Bu kadar zor olmamalı 
           !

9 Ekim 2008 Perşembe

geçen bayram defterimde böyle bi yazı buldum.

eski bayramların eskiliğine yetişemedim mi?!
sadece silik bi sabah kahvaltısı hatırlıyorum.
güçlü sandığım o ev pek bi narin çıktı.
evcilleşemeyişimi şimdi şimdi anlar oldum.
hep başka bir şey sandım.
dışarının güzelliğini,içerinin belirsizliğinden güzelleştirdim belki kendime.
"sokakta"lığı o yüzden bu kadar sevdim.
oysa çocukluğum mutlu anılarla dolu.
değişim nasıl mümkün?
ben buyum işte,cemreyim. Ve hep cemre kalıcam.
budur da zaten isteğim.
bi düşün!
değişmedin mi?
kaç yaşındasın?
büyüyünce değişecek misin?
ben şimdiden söyleyeyim,
ben bundan böyle, şimdi olduğum gibiyim.

19 Ağustos 2008 Salı

mavi duvar




belki de bu sefer maviye boyarım duvarlarımı
mesela uyanıp kahve koyarım kendime,
bakkala gider gazete alırım
biraz okurum.
anneme uğrarım bi
öyle başlarım güne
dışarıda işimi hallederim
sonra araya bir iki dost sohbeti sıkıştırıp
bir an önce eve atarım kendimi
mavi duvarıma bakarım biraz
televizyon izlemem!
belki bi film keyifli
demlediğim çayı içerken.
o arada kapı çalar
sevdiğim uğrar yorgun argın
mavi duvarıma bakar
mavi duvarımı beğenir
iş yorgunluğunu alır,
dinlendirir onu duvar.
ben filmi bitiririm.
o kendini dinlendirir.
sonra işe koyulur yeniden.
ben bilgisayarımı açarım,
yetiştirmem gereken işime bu sefer daha bir şevkle başlarım.
sonra anneme bi uğrarım
sonra evime geri çıkarım
beraber güne dair konuşurken dinleniriz,
sonra beraber güne dair konuşmazken yoruluruz.
uyuruz...
ya da uyurum...

8 Ağustos 2008 Cuma

08.08.08




Kola içiyorum
hem de diyet
yanında da sigara
akşam yemeğinden sonra
şimdi kalksam 
oturduğum yerden
popomun üstünden
7-8 adım atsam,
yanına gelsem,
gözlüğünü çıkarıp,
kenara koyup,
sana şöyle okkalı iki tokat atsam
sonra da öpsem kocaman
gözlüğünü geri taksam,
geri 7-8 adım atsam,
oturduğum yere geri dönsem,
popomun üstüne,
sonra oturup yazmaya devam etsem.
Kola içsem
hem de diyet
yanında da sigara
akşam yemeğinden sonra...
komik olmaz mı ?

22 Temmuz 2008 Salı

yutmam !





Açıldım
Kapandım.
Kendi kendime...


17 Temmuz 2008 Perşembe

değişmeyen değişim




Adam aldı eline bıçağı
egosundan çıkarttığı bıçağı savurdu etrafa
ilk önce her gece aynı yatakta yattığı kadının kalbine denk geldi
......
....
..
.
"Birinin gökyüzünde yıldız olamamak acıdır"dedi kadın öfkeyle,
aldı bıçağı eline, savuramadı hiç bir yere
........
.....
..
.

O kadar yenikti  güzel kalbine.

-------
Peki ya değişen ne ?
------


Acıbadem-Rumelihisarı Gece Hattı

"bir kadının kadın rolü yapan bir erkeği oynaması"diye bir fikir geçti aklımdan.neden bilmiyorum, nerden bilmiyorum, ne demek onu da bilmiyorum.Oynaması derken,bayağı sahnede yani
tiyatro!
motorda püfür püfür giderken nerden geldi aklıma bu denklem
hiç bişey demek değil galiba
yani aklımdan bu fikrin geçmesi ille de bir kaç önceki ardışık düşüncelerle duygularla mı ilgili?
öyleyse eğer, 
ben bir yere oturtamıyorum.
oturan yeri cidden merak ediyorum.
oturuyor mudur hakkaten?
yani gerçekten bu kadar kompleks varlıklar mıyız (m)?
cevabını bulamadıklarımın, cevabını bilmek derinlerde
çok büyülü değil mi?
işte bu yüzden, şımarık bir yerden,
terapiye mi gitsem diye geçirir oldum?
Çok eğlenceli!
haberim yok oysa,
hiç bir şey den! ! ! ! ! ! ! !






16 Temmuz 2008 Çarşamba

bugünlerde bi kaç bambaşka şey




-yola çıkmak istedim
-yola çıkmaktan vazgeçtim
-evde kaldım
-evde yalnız kalmadım
-ağladım
-tek başıma ağlamadım
-ertesi gün, ağlamışlıktan gülümsedim.
-tektim.
-sevdim.
-tek değildim.
-alıştım.
-unuttum.
-alıştığımı unuttum.
-unuttuğuma alıştım.
-kendime kızdım.
-kendime çok fena kızdım.
-konuştum.
-koklaştım.
-özledim.
-ölümü düşündüm.
-vasiyet yazmaya karar verdim.
-vasiyet yazmadım.
-rüya gördüm.
-çalıştım.
-yoruldum.
-işim bitmedi.
-bitti mi?!
-rahatladım.
-rahatım.
-aslında pek rahattayım.

13 Temmuz 2008 Pazar

look at the stars
look how they shine on you
everything you do...

11 Temmuz 2008 Cuma

isimsiz



Bekliyorum.
bazen bekliyorum.
şimdi de...

tükürük


tükenenherşeytüketiyorbenitükenmesinderkentüketenkendinitüketentükürentüketemediklerimitükürürkentükürüklerimtükeniyor.

8 Temmuz 2008 Salı

sessiz geveze


bak şimdi
her şeyi konuşabiliriz
senin dertlerini
benim dertlerimi
sonra birbirimizin dertlerini anlamsız bulabiliriz
ya da birbirimizin derdinden sonra kendi derdimizi unutabiliriz
sonra yeniden hatırlarız,
yalnız kaldığımızda
eee, tekrar buluşuruz
tekrar konuşuruz
biz bunun için yok muyuz?



6 Temmuz 2008 Pazar

rüya


muz kabuğu olmayı çok sevdim
muz kabuğun olmayı daha çok sevdim
şimdi kapasam gözümü
muz kabuğu olsam
sonra da yeniden muz kabuğun olsam.

Kenan F-1


Doymadım doyamadım
sevmelere seni ben
kimseyi koyamadım yerine yeniden
saymadım sayamadım sensiz geçen yılları
ne inkar ne itiraf 
bu yalnızca (onu çalan orospu çocuğuna) sitem !

var yemez amca

İşte o akşam neden pembeyi sevdiğimi hatırladım.
unutmamıştım,
ama hatırlamıyordum.
elbet benim de üzerimde,
kıyıda köşede
vardı o renk.
hatta rengarenktim.
tombulluğu,
bana kendimi yaşlı hissettirdi.
Sanki o, gençliğimdendi gibi.
Sıska olduğu zamanlar...
Kıskandım
Hala o olmayı çok istedim
sırf orda diye
onu yapıyor diye
çok güzel yapıyor diye
çok içten...
Babamla konsere gitmezkenden beri
ilk kez omuzlara çıktım
kısa da sürse
unutamam!
o da olsun istedim,
sırf görebilseydi diye,
vallahi değil kendime !
vallaha bak !
sonra sevindim,
yokken de var diye,
yokken de mutluyum,var diye.
yokluğu var, varlığı yok,
yokluğu yok, varlığı var.
var var var
var yemez amca.

*iyi ki doğduuuu melike !

25 Haziran 2008 Çarşamba

otoyol

dostumla bol sohbetli öğle yemeği vakti kahvaltısı
dostumla beyaz kağıtlarda görünür kıldığımız tanıdık, sevdik yüzler
dostumla merdivenlerde oturup bize, bizden olana, bizim olana attığımız kahkahalar
dostlarla tarihi bir maç,
yenilgi!
dostlar yasta.
ben daha hafif bi yasta.
florasan ışıkları altında bir gece çayı;
dallama çayı
özlediğim türden ikili sohbet
ikiye ayrılan otoyoldan 
ikiye ayrılmak
eve gelmek
yazı yazmak
güzel oldu bugün.

Muz kabuğu

Nihayet!
Sonunda!
görmek istediğim türden bir rüya!
muz kabuğuydum dün gece,
rüzgarla uçuyordum 
bir kasabanın içinde.

23 Haziran 2008 Pazartesi

kaç para?

bazen sormak istiyorum bu evdekilere;
kaç para?
sonra anlamıyorum cevabını.

oda

yaşayıp yaşayıp, 
yaşarken sanki yaşamadan edemiyormuşçasına,
yaşadıktan sonra yaşamış olmanın anlamsızlığını yaşayıp, sonra yine yaşamaktan, ve yaşamamaktan, yaşamaktan ve yaşamamaktan ve yaşamaktan ve yaşamamaktan.....
derken
bi bakıyorum, aslında burası benim odam. 
bu da benim.
odamdayım.
uslu uslu oturuyorum.
oyun oynuyorum.
aslında dert etcek hiç bir şey yok.
çok iyiyim.
herkesi seviyorum.



19 Haziran 2008 Perşembe

eskiyi eskitmek


televizyon izlemekten o kadar sıkılıyorum ki bazen, zaten az izlediğim için, her izlediğimde sıkılır oldum.ben de bindim dün arabaya, bana en uzak olan en yakın yere gittim. Eski yere. Eski akranlara. Eskiden bir şarap şişesi dönerdi, artık herkesin kendine ait bir şişe şarabı var. ben bilemedim,elim boş gittim. biri paylaştı kendininkini. Çünkü bi tek onunki kırmızıydı. Nasıl göründüğümü hiç ama hiç ama hiç umursamadığım zamanlar geldi aklıma orda geçen. Elif'in deyimiyle "koku geldi!".Çok keskin bir koku. Bir şeyin değil eskinin kokusu! Bi süre sonra komik olmayan şeylere de güldüğümü farkettim.Ve gitme vaktinin geldiğini...
geri dönerken yolda, orda bilerek bıraktığım ama asla bırakmak istemediğim bir şey bıraktığımı farkettim. bana dair olmayan, sadece denkleme doğru oturduğundan, kendimi bürüdüğüm o duruş. Samimiyet önemli şey... ! Ne gerek var artık, bırakalım bu eskiyi sitilize ettiğimiz modernist ilişki kurmaları! Sahici olalım, ya da olayım...! 
yeniler eskileri kolay kolay eskitemiyor çünkü .

SÖZ

Söz verdim!
kendime.
ayıbı ettim!
kendime!
ve başkasına
bi haber
ne ayıp.
töbe
töbe
ne arıyodum ki sanki
gerçekten ya
hakkaten yani
göt oldum
koskoca
kocaman
titredim
o melodi uğuldadı kulağımda
canım acıdı
asla aynı duyamayacağım için artık
o sesi
onu söylerken
bana
birden fazla
ikiden de
fazla
çirkin şey aklıma geleceğinden
gelmesin ! ! ! ! ! ! ! ! 
nasıl uyuyucam peki şimdi?!


17 Haziran 2008 Salı

bugün ilk gün diye

kadim bi dostum var kadın
kadın bir dostum var kadim
ben onu anlarım
o beni anlar
bugün yine anlaştık
o blog yapmış
ben de yapayım dedim
o beni anlasın
ben onu anlayayım
diye
sen de anla
anlaşalım 
diye